Dünya genelindeki doğum oranlarının düşmesi, birçok ülkenin gelecekteki demografik yapısını etkileme potansiyeli taşıyor. Ancak, bazı ülkeler bu konuda diğerlerinden çok daha fazla dikkat çekiyor. Dünyanın en az çocuk sahibi ülkesi hangi ülkedir ve bu duruma neden olan faktörler nelerdir? Son yıllarda istatistiklere yönelik artan ilgi, pek çok kişinin bu soruların cevaplarına ulaşma arzusunu körüklüyor. Makalemizde, dünyanın en düşük doğum oranlarına sahip ülkesi ve bu oranların arkasındaki sebepler üzerine detaylı bir inceleme sunacağız.
Dünya Sağlık Örgütü ve çeşitli uluslararası kuruluşların raporlarına göre, 2023 itibarıyla dünyanın en az doğuran ülkesi Güney Kore olarak öne çıkıyor. 2022 yılı itibarıyla doğum oranı 0.81 çocuk/birey seviyesine gerileyen Güney Kore, tarihinin en düşük doğum oranı ile karşı karşıya kalmış durumda. Uzmanların değerlendirmelerine göre, bu oran; Güney Kore'nin sosyal ve ekonomik yapısında yaşanan köklü değişimlerin ve bireylerin yaşam tarzlarıyla ilgili tercihlerinin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Peki, Güney Kore'deki düşük doğum oranlarının arkasında yatan sebepler nelerdir? Ülkedeki istihdam olanaklarının artmasıyla birlikte, birçok genç birey kariyerlerine odaklanmayı tercih ediyor. İş sahibi olmanın getirdiği sorumluluklar, aile kurma ve çocuk sahibi olma gibi konuları genellikle ikinci plana atıyor. Ekonomik belirsizlikler, yüksek yaşam maliyetleri ve eğitim giderleri gibi maddi yükler de çiftlerin çocuk sahibi olmaktan kaçınmalarına sebep olan bir diğer etken. Çocuk yetiştirme maliyetlerinin artması, pek çok çifti kararsız kılmakta ve dolayısıyla doğurganlık oranlarını olumsuz etkilemektedir.
Güney Kore'deki kadınlar, eğitim fırsatlarının artmasıyla birlikte kariyer yapma konusunda daha fazla cesaret bulmuş durumda. Ancak, iş hayatı ve aile yaşamını bir arada yürütmekte zorluk yaşayan kadınlar, çocuk sahibi olmaktan uzak durmaya yöneliyor. Bu durum, özellikle doğum izni ve çocuk bakımı gibi politikaların yeterince desteklenmemesiyle daha da belirgin hale geliyor. Ülkede, küçük çocuk sahibi olmanın getirdiği zorluklar, kadınların yüzleşmek zorunda olduğu ekstra yükler arasında yer alıyor.
Bir diğer dikkat çeken faktör ise, toplumsal normların ve geleneksel yapıların değişmesi. Geleneksel olarak aile yapısını koruma eğiliminde olan Güney Kore toplumu, giderek bireyselleşiyor. Genç bireyler, kendi ihtiyaçlarına ve hayallerine odaklanma eğilimindeler. Sosyal medya sayesinde oluşan yeni yaşam tarzları, aile kurmanın önceliklerinin değişmesine sebep oldu. Birçok genç, seyahat etmek, kariyer hedeflerine ulaşmak ve kişisel gelişim gibi konulara öncelik tanıyor.
Toplumda çocuk sahibi olmanın reddedilmesi ve ebeveynlik korkusu da bu sorunun bir parçası. Genç aileler, ebeveynlik sorumluluklarını üstlenmeyi ve çocuk yetiştirmeyi zorlayıcı bulurken, çocuk sahibi olmanın getirdiği yükümlülükleri göz önünde bulunduruyorlar. Ayrıca, mevcut kültürel ve sosyal baskılar da çocuk doğurma kararını etkileyen önemli faktörler arasında yer alıyor. Eğitimli bireyler, toplumsal beklentilere paralel olarak kariyerlerini önceliklendirmeyi tercih ederken, doğum oranları giderek düşüş gösteriyor.
Sonuç olarak, Güney Kore'nin en düşük doğum oranına sahip ülke olması, yalnızca bireysel tercihlerin ve ekonomik verilerin bir sonucu olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapının ve değişen değerlerin bir yansımasıdır. Yavaşlayan doğum oranları, gelecekte demografik sorunları beraberinde getirebilir. Bu tür durumların önlenebilmesi adına ülkede sosyal ve ekonomik politikaların gözden geçirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bilim insanları, Güney Kore’nin karşılaştığı bu durumu yakından takip etmekte ve çözüm önerileri geliştirmektedir. Çocuk sahibi olmayı teşvik etmek için ayrılan desteklerin artırılması, iş-özel hayat dengesinin sağlanması ve ebeveynliğin daha az korkutucu hale getirilmesi adına gerekli adımlar atılmalıdır. Aksi takdirde, düşük doğum oranı hem sosyoekonomik yapıyı hem de toplumsal dengeleri olumsuz yönde etkilemeye devam edecek gibi görünüyor.